Blog

parfüm hakkında bilgi

Esansın tarzı, duyusal özelliğin belirlenmesidir. Natürel kokuların temeli elde edildikleri maddelerin grubunu tanımlar. Kompoze esanslar bu kokular baz alınarak oluşturulmuş sentetik kokulu maddeler olduğundan anımsattıkları kokuya göre tarzları belirlenir.
*Narenciye - Turunçgil (Citrus - Hesperidia):Bergamot, limon, portakal, mandalina, greyfurt, portakal çiçeği, misket limonu (lime), petitgrain, neroli oil gibi hammaddelerden oluşur. Parfümlerde ferahlık ve hafiflik vermesi amacı ile kullanılır. Odunsu ve baharatlı notlarla iyi uyum sağlar.

Devamını oku

kıyafet hakında bilgi

İlk insanların giyimden uzak, çırılçıplak dolaştıkları iddiası, bazı insanların hayali düşüncelerinden ileri gitmeyen görüşleridir. Delillere dayanmayan, tarihi bir felsefe nazariyesinin ispatlanmamış fikirleridir. İlk insan ve ilk peygamber adem aleyhisselam ile hanımı ve çocuklarının, giyindiklerini, dokudukları kumaşlarla elbise yaptıklarını ve pekçok temel sanatın kendilerine öğretildiğini din kitapları haber vermektedir. 
Tarihi araştırmalar için yapılan kazılardan ve çeşitli belgelerden eski kavimlerin giyimleri hakkında malumat sahibi olunmaktadır. Bunlardan eski Yunan ve Romalıların giyimlerini sosyal kategorilerine göre değiştiği, idareci, asker, filozof ve halkın ayrı ayrı kıyafetleri bulunduğu anlaşılmaktadır. Eski Mısırlılar, Mezopotamya ve Anadolu kavimlerinde de insanların giyimleri sosyal sınıflarına göre değişiklik göstermiştir. 
İnsanların ve cemiyetlerin birbiriyle medeni münasebetler içinde, giyim tarzlarının diğerleri tarafından da görülüp benimsenmesine ve kullanılmasına yol açmıştır. Bir kısım cemiyetler aynen, bazısı da kendi bünyelerine uydurarak diğer cemiyetlerin kullandıklarını almışlardır. 
İlahi dinlerde, Özellikle kadınların üryan dolaşmamaları, vücutlarının her tarafının örtülmesi esası, giyinmede önemli rol oynamıştır. Günümüzde de Hıristiyan ve Yahudi din adamları kadınların uygun olmayan kıyafetlerle dolaşmalarını hoş görmemektedir. 
İslam dininde insanların örtünmeleriyle giyinmeleri aynı tutulmuş, giyinmek deyince örtünmek anlaşılmıştır. Kur’an-ı kerimde, hadis-i şeriflerde ve bunları açıklayan temel kitaplarda bildirildiğine göre, kadın ve erkek giyiminde dikkat edilecek şey, insan vücudunun açıkta bırakılmaması, yasaklanan kısımlarının tam örtülmesidir.Kadınların bütün uzuvlarını örtmeleri, giydiklerinin, uzuvlarını belli etmeyecek şekilde ve genişlikte olması, sokakta dikkat çekici şekilde giyinmemeleri, kadın giyiminin her memleket ve zaman için şart olan temel vasıflarıdır. Kadınların bu şartlara uyarak diledikleri kumaştan, diledikleri renk, desen ve şekilde bulundukları yerin adetine göre giyinmeleri, arzularına bırakılmıştır. 
Erkekler ise, muhakkak surette örtmeleri emredilen uzuvlarını, çok dar olmayan giyeceklerle örtmeleri şartı ile kendilerine yasak olan elbiseler (ipek gibi) hariç; işlerine, mesleklerine, görgü kaidelerine, bulundukları mahallin adetlerine, ilimlerine uygun bir şekilde giyinmekte serbest bırakılmışlardır. Erkek giyiminde, vakar, temizlik, rahatlık her devirde aranmıştır. 
Çocuklar da akıl ve baliğ oluncaya kadar kız ve erkek olmalarına, yaşlarına ve bulundukları yerin adetine göre çeşitli şekillerde giyinmişlerdir. Ancak; bunlarda da Müslüman cemiyetin sosyal değerlerine uygunluğu ve hoş karşılanabilirliğine dikkat ve itina gösterilmiştir. ( Tesettür) 
Müslüman milletlerin kılık ve kıyafetleri Asyalı, Afrikalı, Avrupalı, Amerikalı olmalarına, coğrafi şartlara, mahalli adetlere göre değişmekle beraber, dinde bildirilen temel örtünme esaslarına mutlak surette riayet edilmiştir. 
Türklerde giyim: En eski devirden günümüze kadar bölgelere göre değişiklik göstermiştir. 
Duvar resimleri, seyahatnamelerde bulunan resimler, resimli el yazmaları eski Türk giyimleri hakkında bilgi veren mühim kaynaklardır.Saray ve konaklarda saklananlar, ayrıca devlet büyüklerine ait giyeceklerin muhafaza edilmesi, çeşitli devirlerin Türk giyimi hakkında genel bilgi vermektedir. 
Özellikle İstanbul’un fethinden sonra Türklerin giyimi, belirli ölçü ve özellikleri içinde tesbit edilmiştir. Osmanlılarda erkeklerin başa giydikleri kavuk veya sarık, üste giyilenlerden daha büyük önem taşırdı. Başa giyilen kavukların, büyüklüğüne ve üzerindeki dilimlerin adedine göre, onu giyenin sosyal çevresindeki rütbe ve makamı anlaşılırdı. Osmanlılar savaş halindeyken başlarına giydiklerine zırhlı, miğfer veya tolga isimleri verirlerdi. Kullanılışı bakımından daha kolay olan fes ve kalpak, günlük hayatın bir parçasıydı. Külah adını taşıyan, keçeden yapılan, genellikle köylüler tarafından giyilen kavuğun üzerine abani veya yemeni sarılırdı. Mintan, zıbın, gömlek gibi üstlükler, şalvar ve don gibi altlıklar giyilirdi. Ayrıca bunların üzerlerine kuşak sarılırdı. Bu giyeceklerin üzerine maddi durumu iyi olanlar işlemeli kaftan; orta halliler hırka veya cübbe; halk ise cepken ve yelek giyerlerdi. Alt kısma giyilen dizden aşağı kısımları dar, dizden yukarısı geniş olan potur da önemli giyecekler arasındaydı. 
Osmanlılar zamanında kadınlar, ev ve sokak giyimlerine çok dikkat ederlerdi. Sokağa çıkacakları zaman evde giyilen elbiselerin üzerine gayet güzel, temiz ve çevrenin dikkatini çekmeyecek şekilde ferace alınır, yeldirme ismi verilen bir cins manto giyilir, baş, güzel bir yaşmakla (eşarpla) örtülürdü. Köylerde ise baş, ayrı bir peştemal (örtü) ile kapanırdı. 
Osmanlıların ordu teşkilatındaki askerlerin giyimine çok önem verilirdi. Her sınıf askerin, subayın ve kendine has özelliği, kuruluşu olan birliklerin giyimi ayrı ayrıydı. Yeniçerilerin, sipahilerin kendine ait giyimleri vardı. 
Sultan İkinci Mahmud devrinde Yeniçeri ocağı kaldırılırken, ordudaki yenileşme hareketine paralel olarak giyimde de bazı yenilikler benimsenmiş ve bu yenilikler resmi, askeri ve diğer kurumlarda kendini göstermeye başlamıştır. Başa giyilen püsküllü fes, belden yukarı setre denilen hafifçe uzun ceket ve bunun altına giyilen beyaz gömlek, üstüne giyilen yelek, hafif bollukta pantolon, ayağa giyilen fotin kundura ve ayakkabı olmuştur. Kadınlar bol ve uzun fistan, başlarına da hotoz takmaya başlamışlardır. Bu arada kadın ve erkek giyimleri, genel özelliklerini günümüzde bazı bölgelerde korumuştur. 
Cumhuriyetin ilanından sonra kılık kıyafet inkılabı yapıldı. Resmi- sivil, kadın-erkek, öğrenci-öğretmen vs. gibi kılık ve kıyafetler, Avrupai tarza döndürüldü. Resmi yerlerde yeni giyim tarzı hemen tatbik edilmekle birlikte, halk içinde ve Özellikle köylerde bir müddet daha alışılmış kılık ve kıyafetler devam etti. Bugün, Türkiye’de Avrupai kılık kıyafetin milli bünyeye adapte edilmiş çeşitli şekilleri ile eski giyim tarz ve şekillerinden bazı unsurların karması bir giyim-kuşam anlayışı yaygındır. Köylerle şehirler arasındaki fark iyice azalmıştır. 
Yirminci yüzyılda modern teknolojinin gelişmesi, haberleşme vasıtalarının süratle yayılması, sinemadan sonra televizyonun da günlük hayata girmesi, dünyada yaşayan bütün insanların birbirlerinden kolayca ve devamlı haberdar olmasına sebeb oldu. Cemiyetlerin yaşayış tarzları, giyimleri, birbirleri tarafından takib edilir duruma geldi. Dünyanın belli başlı merkezlerinden idare edilen moda cereyanları, anında çeşitli devletlerdeki insanlar tarafından takib edilmeye başlandı. Bunun bir neticesi olarak, Özellikle kadınların modaya uymaktaki aşırılıklarının dünyanın her yerinde milli ve mahalli örf ve adetleri zedeleyici mahzurları doğdu. Bazı bölgelerde örf ve adet diye birşey kalmadı. Giyimde millilik kayboldu. Türk insanının giyimi- kuşamı denilmeyecek duruma gelindi. 

 

Devamını oku

makaj malzemeleri ile ilgili bilgi

Makyaj eşitli amaçlarla yüzün görünümünü değiştirmeyi veya düzeltmeyi gaye edinen bir işlem. Makyaj, daha güzel görünmek, bazı fiziki kusurları örtmek için perde ve sahne sanatçılarının, çeşitli tipleri canlandırdıkları zaman, yüz hatlarında yapılan değişikliklerdir. Günümüzde, Özellikle büyük şehirlerde yaşayan birçok kadın, dudak, kirpik, yanak, göz kapağı vb. boyamak ve şekillendirmek suretiyle makyaj yapar. Ayrıca güzellik enstitülerinde kadınların bazı fiziksel kusurlarını örtmek için yapılan çeşitli işlemlere makyaj ismi verilir. 
Makyajın tarihçesi, Miladdan binlerce sene öncesine uzanmaktadır. Mısırlı ve Asurlu kadın ve erkeklerin gözlerine sürme çekmesi, saçlarını sarı nişasta ile boyayarak görünümlerini değiştirmeleri bunun delilidir. Eski Mısır kralları ile rahiplerinin, resmi ve dini törenlerde peruk taktıkları, tarih kitaplarında yazılıdır. M.Ö. 5000 yılına kadar uzanan kazılardan edinilen bilgilere göre, yüz ve göz gibi yerlere değişik boyaların tatbik edildiği görülmektedir. On altıncı yüzyıldan sonra, sahnelerde makyaj kullanılmaya başlandı. Elektriğin bulunması, sahne gösterilerinin daha canlı ve gösterişli olması dolayısıyla, makyaj yapımına daha çok itina gösterilme ihtiyacı doğdu. On dokuzuncu yüzyıldan sonra güzellik gayesi ile yapılan makyaj günümüzde “Kozmetik Sanayii” adında bir sanayi dalının çıkmasına yol açtı. 
Makyaj, çeşitli moda akımlarına bağlı olarak değişir. Değişik zamanlarda değişik renkler ve tonlar göze çarpar. İlk ve ortaçağlarda, iptidai görünümüyle de olsa, güzellik için çeşitli makyaj çeşitleri kullanıldı. Batıda, onuncu yüzyıldan itibaren güzellik anlayışında çeşitli değişmeler kendini gösterdi. Kadınların kullandıkları bazı makyaj maddeleri, erkekler tarafından da kullanılmaya başlandı. İslam dininde erkeğin tedavi için sürme çekmesi caiz, ziynet için çekmesi caiz değildir. Ziynet başkalarını imrendirecek, onlara üstünlük sağlayacak, öğünecek şeyleri yapmaktır. Kadınların yalnız evde erkeğine karşı, içerisinde dinimize göre kullanılması yasak olan maddelerin bulunmadığı, her türlü makyaj malzemelerini kullanmalarına izin verilmiştir. Müslüman kadınlardan sokağa çıkacakları zaman sade ve mütevazi bir şekilde olmaları ve böyle dolaşmaları istenmektedir. Sürme ve kına, asırlardan beri Müslüman kadınların başlıca süslenme malzemesi olmuştur. Bazı bölgelerde bunlara ilaveten dinen herhangi bir mahzuru olmayan başka süs malzemeleri de kullanılmıştır. 
Sahne ve perde sanatçıları, tarafından kullanılan makyaj ile yukarıda anlatılanları birbirine karıştırmamak gerekir. Sanatçılar temsil ettikleri kişinin bütün fiziki özelliklerini canlandırmak için makyaj yaparlar. Günümüzde, yüze tatbik edilen makyaj malzemelerinin çok kullanılması halinde cilt bozukluklarına yol açtığı da bilinen bir gerçektir. 

Devamını oku

GELİNLİKLER NEDEN BEYAZDIR

Gelinliklerde beyaz rengin adet olmaya başlaması 16. yüzyılda gerçekleşmiştir. Kraliyet ailesinde bu yıllarda gümüşi renklerdeki gelinlik giyiliyordu. Fakat Kraliçe Viktorya beyaz gelinlik giymekte ısrar ederek, beyaz gelinliğin popülerliğini arttırmış ve gelenek haline gelmesine neden olmuştur.

17. yüzyıla gelindiğinde İngiliz ve Fransız yazarlar beyaz rengin anlamı konusunda yazılar yazmaya başlamışlardır. Beyaz rengin masumiyeti simgelediği vurgulanmıştır.

Yine 17. yüzyıl geleneklerine göre bekaretin evlilik için vazgeçilmez bir unsur olduğu kabul ediyor ve beyaz gelinliğin evlenen kızın masumiyetini simgelediğine inanılıyordu. Bir anlamda beyaz gelinlik bu dönemde evlenen kızların bekaretini topluma ilan etmesi için bir simge olarak görülmüştür.

Çoğu kültürde gelinlikle ilgili bazı batıl inançlar vardır. Kızların kendi gelinliklerini dikmesi, düğünden önce damadın gelini gelinlikle görmesi, gelinin düğünden önce gelinlik giymesi gibi davranışların kurulacak olan aile uğursuzluk getireceğine inanılır

Devamını oku